29 Nisan 2015 Çarşamba

Simyacı-Paulo Coelho


SİMYACI-PAULO COELHO

Simyacı Paulo Coelho can yayınları,kapak resmi JAMES NOEL SMITH
Kapak resmi JAMES NOEL SMITH

Eser dilimize Özdemir İnce tarafından çevrilmiştir.
Eser Santiago isimli bir delikanlının kendisini bulma mücadelesini konu almıştır.Santiago'nun ailesi yoksul bir köylü ailesiydi.Onlar için Santiagonun iyi bir din adamı olarak yetişmesi büyük bir gurur kaynağı olacaktı bu yüzden,16 yaşına kadar papaz okuluna gitmişti.Ancak Onun içindeki dünyayı tanıma tutkusu herşeyin önündeydi.bir akşam tüm cesaretini toplayıp babasına rahip olmak istemediğini söyledi.Yolculuk yapma ve dünyayı gezmek istiyordu.Seneler boyu köylerine gelen çobanlardan değişik diyarların öykülerini dinlerdi.Babası tüm parası ile Santiago'ya bir sürü aldı ve dünyayı dolaşmasını istedi.Santiago kitap okumayı çok severdi.Koyunlarının yün kırpma mevsimi geldiğinde koyunlarını bir tüccarra kırptırmak için Taif şehrine giderdi.Burada tüccarın kızı ile tanıştı.Kız Onun bu okuma ve dünyayı dolaşma isteğinden çok etkilenmişti.Çobanda kızdan etkilendi.Yine Tarifa doğru yol alırken kızın evlenip evlenmediğini kendisini unutup unutmadığını merak ediyordu.
Santiagonun Tarifa yolculuğunda üst üste gördüğü rüyalar onu bir türlü rahat bırakmıyordu.Rüyasını yorumlatmak için bir falcıya bile başvurdu.Rüyasında koyunlarıyla bir otlakta iken bir çocuğun göründüğünü ve koyunları ile oynamaya başlar.Ve daha sonra kendisinin elinden tutup Onu Mısır piramitlerine götürdüğünü görür.Falcı O'nun Mısır piramitlerine gitmesi gerektiğini Orada bir hazine bulup çok zengin olacağını söyledi.
Santiago tekrar yola koyuldu bir yerde durakladı okumaya iyice daldığı sırada kendisinin Şalem Kralı olduğunu idda eden yaşlı bir adam yanına oturup konuşmaya başladı.Esrarengiz adam Santiago hakkında gördüğü rüya dahil her şeyi biliyordu.Santiagoya Mısır piramitlerine nasıl gideceğini anlattı ve ona siyah ve beyaz olmak üzere iki tane taş verdi.Siyah evet beyaz hayır demekti.Karar vermekte zorlandığı zaman bu taşlara güvenmesi gerektiğini öğütledi.Santiago koyunlarını satıp Mısır piramitlerini bulmak umuduyla yola çıktı.Tanca isimli şehre vardı.bu şehirde kendisine yardımcı olmayı vaat eden biri tarafından tüm parası çalındı.Bu şehirde bir başına parasız kalmasına rağmen bir billuriye dükkanında işe başladı.Kapanmak üzere olan bu dükkanı aklı ve iyi niyetiyle eski parlak günlerine tekrar kavuşturdu.Yeteri kadar para biriktirdikten sonra Mısıra yol alan bir kervana katıldı.Kervanda Simya(maddeleri altına dönüştürme sanatı)ile ilgilenen bir yolcuyla tanıştı.Geçtikleri çölde yaşayan simyacı hakkında hikayeler dinledi.Mısıra ulaşmakla beraber Simyacıyı bulma isteğide giderek artmıştı.Çölde geçtikleri bir vahada bir kıza aşık olur.Tam Mısır hayalinden vazgeçip kız ile evlenme düşüncesinde iken Simyacıyı bulur.Simyacı Onun gerçek amacının Mısır piramitlerini bulmak olduğunu hatırlatır ve yola çıkarlar.Yolculuk esnasında simyacı ile yaşadıkları Santiago'yu kendi iç dünyasında bir yolculuğa çıkarır.Santiago çölde hazineyi bulduğu sandığı sırada yanıldığını anlar.Bir hayduta rast gelir haydut Simyacının ona verdiği altını alır ona işkence eder.Bu sırada haydut rüyasında bir kilisede gördüğü hazineden bahseder.Ve gider.Santiago hemen kiliseye gider ve hazinesine kavuşur.Asıl hazinde Simyacıdan öğrendikleridir.


PAULO COELHO KİMDİR?

PAULO COELHO

1947 yılında Breazilyada doğdu.Edebiyattan önce tiyatro yönetmenliği,oyunculuk,şarkı sözü yazarlığı ve gazetecilik yaptı.Simyacı ile önemli bir üne ulaştı.Simyacı 56 dile çevrildi ve 65 milyonun üzerinde sattı.Hac,Beşinci Dağ,Brida,Aldatmak eserlerinden bazılarıdır.Bir çok kez değişik ülkelerde çok satanlar listesine girmeyi başardı.Bir çok ödül ve nişana değer görülmüştür.

ARKA KAPAK
"Simyacı,dünyaca ünlü Brezilyalı yazar Paulo Coelho'nun üçüncü romanı.1996 yılından bu yana Türkiye'de de çok okundu,çok sevildi,çok övüldü bu kitap.Bir büyük Doğu klasiği olan Mevlana'nın ünlü Mesnevi'sinde yer alan bir küçük öyküden yolan çıkarak yazılan bu roman,yüreğinde çocukluğunun çırpınışını taşıyan okurlar için bir "klasik" yapıt haline geldi.
Simyacı İspanya'dan kalkıp Mısır piramitlerinin eteklerinde hazinesini aramaya giden Endülüslü çoban Santiago'nun masal yaşamının öyküsü.Aynı zamanda bir "nasihatname";"Yazgına nasıl egemen olacaksın?Mutluluğunu nasıl kuracaksın?"gibi sorulara yanıt arayan bir yaşam ve ahlak klavuzu.Mistik bir peri masalına benzeyen bu romanın,dünyanın dört bir yanında bunca sevilmesinin gizi,kuşkusuz bu klavuzluk niteliğinden kaynaklanıyor.
Simyacıyı okumak,herkes daha uykudayken şafak vakti uyanıp,güneşin doğuşunu izlemeye benziyor"

23 Nisan 2015 Perşembe

Derviş ve Ölüm - Meşa Selimoviç - Timaş Yayınevi

Derviş ve Ölüm – MEB 100 Tavsiye Eser arasında yer alır.

“Öldüğüm gün, taşınırken tabutum,
Acı duyacağımı sanma bu dünyanın ardından,
Ağlayarak; yazık oldu diye konuşma,
Yok oluyorlar mı batınca güneş ve ay?
Ölüm sandığın şey, aslında doğuştur.
Zindan gibi görünür mezar, oysa ruh
Özgürlüğe kavuşur
Hangi tohum büyümez ekilince toprağa?
İnsan tohumundan şüphen mi var yoksa?”

Meşa Selimoviç / Derviş ve Ölüm



derviş ve ölüm



Derviş ve Ölüm 16 Bölümden oluşuyor. Birinci bölüm şöyle başlıyor.
“Bismillahi’r-rahmani’r-rahim
Hokka ile kalemi ve yazmakta olan şeyleri
tanıklığa çağırıyorum;
Yanıltıcı akşam karanlığını, geceyi ve gecenin
canlandırdığı her şeyi tanıklığa çağırıyorum;
Ayın ondördü ile şafak vaktini tanıklığa çağırıyorum;
Kıyamet gününü ve kendi kendini kınayan ruhu
tanıklığa çağırıyorum;
Her insanın daima zararda olduğuna dair, her şeyin
Başlangıcı ve sonu olan zamanı tanıklığa çağırıyorum.“


Anlatıcı kahramanının Ahmet Nureddin isimli 40 yaşında bir derviştir. Mevlevi tekkesinin şeyhidir. Tekkesi kasabanın dışında, karanlık dar bir geçidi andıran bir boğazdadır. Tekke, Ali Ağa adlı bir zenginindir. Ali Ağa evi tarikata hayır olarak hediye etmiştir.

Kağıt ve kalem tek dert ortağıdır, yaşadıklarını yazarak hafifletir ve yazmaya başlar. Hikayede kendi ağzından dökülmeye başlar…

Dervişin kardeşi Harun kalede hapis yatmaktadır. Ancak kendisi dahil bir çok kimse Harun’un neden hapis yattığını bilememektedir.

Tekkenin koruyucusu Ali Ağa yaşlı ve hasta bir adamdır. Bir gün tekkenin ileri gelenlerinden Hafız Muhammed’i yanına çağırır, Hafız Muhammed kendi yerine görüşmeye Dervişi yollar. Bunun en büyük sebebi Ali Ağa’nın Dervişin kardeşi Harun’un tutuklama emrini yazan Kadı Ayni Efendi’nin kayın pederi olmasıdır. Derviş ölüm döşeğinde olabilecek Ali Ağa’ya kardeşini serbest bırakması için damadı Kadı’yı ikna edebileceğini düşünmüştür. Derviş Ali Ağa ile görüşmeyi beklerken Ali Ağa’nın kızı (Kadı Ayni Efendi’nin hanımı) ile görüşmüştür. Bu görüşmede Ali Ağa’nın kızı dervişten bir istekte bulunmuştur. Ali ağanın bu hanım haricinde Hasan isimli bir oğlu bulunmaktadır. Hasan önceleri babasının ve ailesinin istekleri üzerine bir hayat sürse de daha sonra hoyrat ve hovarda bir hayat yaşamaya başlamasından dolayı babası Ali Ağa’nın yataklara düştüğünü anlatmış. Babasının kentin ileri gelenleri önünde hazırlayacağı bir vasiyetname ile mirastan mahrum bırakacağını ve Onu resmen evlatlıktan reddedeceğini anlatmış. Böyle bir olayın yaşanmaması için Hasan’ı ikna edip kendisinin mirastan vazgeçtiğini bildirmesini ve olayın daha fazla büyümemesi için kendisinden yardım istemiştir. Dervişte bu iyiliği karşısında Kadı’nın kendi kardeşi Harun’u serbest bırabileceğini düşünerek açık kapı bırakmıştır.

Bir gece tekkenin duvarının yanında ayak sesleri duyar. Dışarı çıkar ve zaptiyelerden kaçan bir adamı görür. Adam tekkenin bahçesine saklanır zaptiyeler onu aramaktadır. Derviş bu adamı ele vermez zaptiyelere onun bahçeye saklandığını söylemez ama kendi içinde de bu yaptığının doğru olup olmadığı noktasında çelişkiler yaşar. Çünkü bu adamın gerçekten suçlumu yoksa suçsuz mu olduğunu bilemez. Zaptiyeler adamın başka yöne doğru gittiğini düşünerek oradan uzaklaşır. Derviş adama bahçenin sonunda küçük bir ev olduğunu ve orada saklanabileceğini söyler. Ancak yakalanırsa ona kendisinin yardım ettiğini söylememesini ister. Adamda bu olay geçtikten sonra bir gün tekkeye sohbete geleceğini söyler. Derviş bütün gece doğrumu yoksa yanlış mı yaptığını düşünerek geçirir. Sabah tekkede kalan Molla Yusuf isimli arkadaşına akşam yaşadıklarını anlatır. Kaçağın bahçenin sonundaki evde saklandığından da bahseder. Molla Yusuf zaptiyeleri çağırır. Dervişin böyle istediğini başka türlü olsa idi bu konuyu kendisine anlatmayacağını düşünmüştür. Ancak kaçağı bir türlü bulamamışlardır. Kaçağı ara ara görür Derviş. Hatta bu gizemli kaçağın ismini İshak koymuştur.
Derviş kardeşinin ölüm nedenini ve Onu kurtarmanın düşünceleri içerisindedir. Bu sebeple kardeşinin neden hapsedildiğini öğrenmek için Kaymakamı ziyarete eder. Ancak kaymakamın alaylı ve aşağılayıcı tutumu karşısında cevap alamadan dönmek zorunda kalırmıştır. Dervişin Devetak isimli köydeki babası kardeşi Harun’un durumunu öğrenmek için gelmiştir ve bir handa kalıyordur. Derviş babasının üzülmemesi için Kaymakamla olan konuşmasını değiştirerek anlatır ve Harun’un çok yakın zamanda serbest bırakılacağını  söyler. Babası ümitli bir şekilde Devetak’a geri döner.
Derviş Hasan ile tanışır Hasan’ı babasının mirasından mahrum bırakmak için çalışırken Hasan ile arkadaş olmaya başlar.

Hasan genel itibariyle; herkesle arkadaşlık eden, müderrislerle konuşan, tüccarlarla ticari ilişki kuran, işsiz güçsüz takımıyla kafayı çeken, çarşıda kalfalarla şakalaşan, kendi özelliklerini kaybetmeden herkesin seviyesine inebilen bir insandır.

Derviş Hasan’a kardeşinin durumunu tesadüfen öğrendiğini anlatır. Hasan Dervişin kardeşinin neden hapsedildiğini anlatır. Harun bir suçlunun, henüz kente hapsedilmeden, sorgusu yapılmadan yazılmış ifadesinin eline geçmesi ile gereğinden daha fazla şeyi bilmesinden ötürü hapsedildiğini anlatmış.
Derviş, Hasan’ın kız kardeşi ile yaptığı konuşmayı Hasan’ anlatır. Hasan önce miras hakkından vaz geçmeyeceğini söyler. Daha sonra Dervişin gözünde Hasan’ın yerine değiştirecek şu teklifte bulunur. Eğer miras hakkından vazgeçerse Kadı’nın kardeşine yardım edip edemeyeceğini sorar. Kadı’nın Harun’a yardım etmesi durumunda mirastan mahrum kalmayı kabul edeceğini söyler. Bu konuşmadan sonra Derviş Hasan için “O art düşüncesiz iyilikseverliğiyle beni kazanmıştı. Kendi isteğiyle her şeyden vazgeçmiş, feda ettiklerini boynuma asmamış, beni minnet borcu altında bırakmamıştı. düşmanım değildi O artık benim…” demiştir.

Derviş Harun’u kurtarabilmek için bu seferde Kadı ile görüşmeye gider. Ancak bu görüşmeden de herhangi bir sonuç elde edemediği gibi yine aşağılanmaya ve hor görülmeye uğrar.

Derviş kardeşinin kurtarmak için çaba sarfederken bir gün tekkenin önünde bir adamın onu beklediğini görür. Bu adam Dervişe daha fazla ileri gitmemesi gerektiğini, dikkatli olması gerektiğini, daha fazla bu durumu kurcalamaması gerektiğini eğer bu duruma devam ederse başının derde gireceğini söyler.

Derviş ne yaparsa yapsın kardeşinin ölümüne engel olamaz. Kardeşini kurtarma planları yaptığı bir gün bu hakikati öğrenir. İçinde hiçbir yapamamanın acısı ile yaşamaya başlar. Camide vaazında bu konuya değinir ve acısını cemaat ile paylaşır. Bu unutulmaz  ders nitelindeki vaazın detayları için syf:223-225.

Vaazının ertesi günü anlattıklarından rahatsız olanlar tarafından yaralanır. Daha sonra hapse atılır. Hapisten çıkar. Kardeşinin ölümüne sebep olan Molla Yusuf olduğu ortaya çıkar. Molla Yusuf  Dervişin askerliği sırasında kurtardığı bir çocuktur. Bu çocuk daha sonra tekkeye getirilmiştir. Çocuk ailesinin ölümünden Molla Yusuf’u sorumlu tutmaktadır.

Bir gün tekkeye bir Miralay gelir. Çarşıda herkes tarafından sevilen Hacı Sinaneddin isimli bir esnaf vardır. Bu esnaf herkes tarafından çok sevilen ve özellikler mahkumlara çok yardım eden birisidir. Miralay Hacı Sinaneddinin oğlunun Padişahın silahtarı olduğunu söyler. Derviş bu haberi kendisinin Hacı Sinaneddine vermekten mutlu olacağını söyler. Bu fırsat Dervişin intikam alması için fırsat olacaktır. Kadı ve Kaymakamdan kardeşi Harun’un öcünü alabilmek için Molla Yusuf’u kullanır. Hacı Sinaneddinin Padişah silahtarı olan oğlunun öfkesini Kadı ve Kaymakamın üzerine çekebilmek için Molla Yusuf’u kullanarak Kaymakama Hacı Sinaneddin hakkında uydurma bir ihbarda bulunur. Kaymakam ve Kadı Hacı Sinanaddini hapise attırır. Bu esnada Derviş Padişah silahtarına bir mektup yazarak babasının suçsuz yere Kaymakam ve Kadı tarafından hapsettirildiğini yazar. Padişah silahtarı beklendiği hareket eder. Kaymakam beldeden kaçar ancak Kadı öldürülür. İntikamını aldığını düşünen Derviş Kadılık görevine getirilir. Ancak burada bürokrasinin çarkına alet olmaz ve düşmanları artmaya başlar. Uydurma bir suç ile hakkında ölüm fermanı çıkartılır. Öldürüleceğini öğrendiği gece tekkeye gelen bir delikanlı ile karşılaşır. Bu delikanlı doğduğu ve çocukluğunun geçtiği topraklardan gelmektedir. Bir an buraya gelmese köyünde kalsa bunların hiç birinin yaşanmayacağını düşünür. Tekkesindeki odasına girer ve hakkındaki fermanın gereğini bekler…..

Roman ilk bölümdeki açılış sözleri ile sona erer…


“Bismillahi’r-rahmani’r-rahim
Hokka ile kalemi ve yazmakta olan şeyleri
tanıklığa çağırıyorum;
Yanıltıcı akşam karanlığını,geceyi ve gecenin
canlandırdığı her şeyi tanıklığa çağırıyorum;
Ayın ondördü ile şafak vaktini tanıklığa çağırıyorum;
Kıyamet gününü ve kendi kendini kınayan ruhu
tanıklığa çağırıyorum;
Her insanın daima zararda olduğuna dair,her şeyin
Başlangıcı ve sonu olan zamanı tanıklığa çağırıyorum.

Roman yazasın yaşadığı bir olay üzerine yazılmıştır. Kitap o kadar geniş ve o kadar duygulu yazılmıştır ki bu özette değinilmemiş ya da kısa geçilmiş birçok kısmı bulunmaktadır. Ayrıca eser 30 dile çevrilmiş ve sinema ve tiyatroya uyarlanmıştır.Buradan tiyatro uyarlamasının fragmanını izleyebilirsiniz.

Meşa Selimoviç kimdir?

Meşa Selimoviç



26 Nisan 1910 tarihinde Bosna-Tuzla’da dünyaya geldi. Üniversite öğrenimine kadar edebiyatla yakından ilgilendi bu ilgisi O’nun Belgrad üniversitesi, Sırp Dili Ve Edebiyatı bölümüne girmesine neden oldu. Okulu bitirdikten sonra Tuzla Lisesinde öğretmenlik yapmaya başladı. İkinci Dünya savaşı başladıktan sonra, Halk Kurtuluş Hareketi adlı örgüt ile işbirliği yaptığı gerekçesiyle 9 Eylül 1942’de tutuklandı, daha sonra serbest bırakıldı. Daha sonra Tuzla Birliği’nin siyasal sorumluluğuna getirildi.1944 yılında ağabeyi III.Kolordu Askeri Mahkemesi Tarafından kurşuna dizildi ve bu olay O’nun Derviş Ve Ölüm’ü yazmasına neden oldu. Akademisyenlik ve yazarlıkla uğraştı.1966 yılında Derviş Ve Ölüm yayımlandı ve Yugoslav edebiyat dünyasında büyük yankı uyandırdı. Sırp milliyetçilerinin kendisini istismar ettiklerini görerek Saray Bosna’dan ayrıldı. Derviş Ve Ölüm nedeniyle, Alün Çelenkli Cumhuriyet Nişanına, Nyegoş Ödülü’ne ve 1970’te Yugoslavya’nın en büyük ödülü olan Avnoy Ödülüne layık görüldü.11Temmuz 1982’de hayata veda etti.


Eserlerine Sis  Ve  Ay, Ada, Derviş Ve Ölüm, Kale, Onuru Kırılan Adam, Kızıl Saçlı Kız öğrenek verilebilir.

10 Nisan 2015 Cuma

Denemeler (Essays) - Montaigne - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Denemeler 

Orijinal Kitap adı: Essays 

montaigne


Denemeleri okurken insan kendini dertleşiyormuş gibi hissediyor. Asıl sizi kitabın içerisine çeken yaşadığımız zamanın yüzyıllar öncesinden gelen bu yazarın söylediklerinin sanki şu an söylenmiş gibi gündelik yaşamımıza tam olarak uymasıdır. 

Denemelerden oluşması sebebiyle bu kitabın özeti nasıl yazılır kestirmek güç. En iyi yol aralardan alıntılarla eseri tanıtmak olacak;

8 Nisan 2015 Çarşamba

Dönüşüm - Franz Kafka - Can Yayınları

DÖNÜŞÜM


Kahramanımız Gregor Samsa, pazarlamacı olarak çalışmaktadır. Anne ve babasının patronuna olan borçlar nedeniyle 5-6 yıl daha  bu işte çalışmak zorunda olan Samsa her sabah 5 treni ile işe gider. Samsa'nın hayatı sabahtan akşama kadar koşuşturma ve patronunu mutlu etmekle geçer. Neredeyse kendisi için hiçbir şey yapmaya fırsat bulamamakta ailesinin tek geçim kaynağını oluşturmaktadır. Aile kıt kanaat geçinmektedir.

7 Nisan 2015 Salı

Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi – İsmail CEM – İş Bankası Kültür Yayınları

Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi 

Ülkemizde hemen her gün siyasi tartışmalarda, kahvehane sohbetlerinde ülkemizin geri kalmışlığından, Avrupa’nın, Amerika’nın ne kadar ileri memleketler olduğundan bahsederiz. Kimimiz Alman disiplinine hayran olurken kimimiz Japonların çalışkanlığını anlata anlata bitiremez. 7 Cihana hüküm sürmüş biz Osmanlı torunlarına zor gelir geri kalmışlık. Bu zor gelme hali her yurt dışı seyahatinden sonra tekrar depreşir, kendi kendimizi ezikleriz.

Eski Dış İşleri Bakanı İsmail CEM (Merhum) tarafından kaleme alınan “Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi” yukarıda bahsetmeye çalıştığım geri kalmışlık halinin tarihsel süreç içerisinde gelişimini inceleyen objektif bir eserdir.

Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi

3 Nisan 2015 Cuma

Kuyucaklı YUSUF - Sabahattin Ali - Yapı Kredi Yayınları

Kuyucaklı YUSUF

Sabahattin Ali’nin kaleminden psikolojik tahliller içeren bir Anadolu romanı olan Kuyucaklı Yusuf MEB onaylı 100 temel eser arasındadır. İçinde Anadolu’nun fakirliğinden, ezilmişliğinden, özentisinden, dönemin devlet-eşraf ilişkisinden ana kahramanın yiğitliğinden, cevvalliğinden bol bol kesitler sunar. Yaşadığımız coğrafyada paranın ve gücün, her şeyin önüne geçtiği gerçeğini bir kez daha yüzümüze tokat gibi vurur.

Kuyucaklı YUSUF


Kuyucaklı Yusuf köy-kent arasında hayat bulan bir eserdir. Köy ve kent arasındaki farklılıkları, bürokrasi ve zengin olmanın bazen dürüst olmaktan daha güçlü olduğu ironisini yansıtır. Sabahattin Ali’nin kaleminden alışık olduğumuz üzere dili oldukça sürükleyicidir.

Sene 1903, Osmanlı İmparatorluğu için zor yıllar. Aydın’ın Kuyucak köyünde yaşanan bir cinayeti soruşturma üzere ilçeye giden Kaymakam Salahattin Bey, soruşturma sırasında annesinin ve babasının eşkıyalar tarafından öldürülmesine tanık olan küçük Yusuf ile tanışır. Yusuf o zaman 9 yaşında ama yaşından beklenmeyecek ölçüde olgun yiğit bir çocuktur. Kaymakam Salahattin Bey küçük yaşta yetim kalan Yusuf’un haline çok acır ve evlatlık olarak onu evine götürmeye karar verir.

Kaymakam’ın eşi Şahinde Selahattin Bey’den 15 yaş küçüktür. Şahinde parayı pek seven bir yurdum insanıdır. Kendinden beklendiği üzere Yusuf’un eve gelip yerleşmesi Şahinde’yi mutlu etmez. Şahinde Yusuf’u istemese de Selahattin Bey’in baskısı sonucu kabullenmek zorunda kalmıştır.
Selahattin Bey’in Muazzez isminde bir kızı vardır. Muazzez ve Yusuf çok güzel bir çocukluk geçirirler. Bütün çocukluklar güzel değil midir zaten?

Kaymakam Bey’in Edremit’e tayin olması ile hayatlarında yeni bir sayfa açılır. Yusuf büyür ve özü sözü bir delikanlı olur. Mahallenin zengin ve ahlaksız olan çocuklarından Şakir ile kavgası Şakir’in Yusuf için kıymetli olan kardeşi Muazzez ile evlenmek istemesi ile sonuçlanır. Şahinde bu zengin aile ile olacak evliliği duyunca çok sevinir ama Selahattin Bey Şakir’le Muazzezi münasip bulmaz.
Selahattin Bey’in kumar borçları karşılığı Muazzez’in Şakir ile evlenme isteğini içinden çıkılmaz bir hale sokar. Yusuf buna engel olmak için arkadaşı Ali’den borç alarak bu zoraki evliliğe mani olur. Yusuf, Muazzez’in Ali ile evlenmesini ister ya Muazzez?

Şakir intikam için Ali’yi düğünde vurur ancak zenginlik adalet terazisinde yine ağır basar. Şakir, Şahinde’yi yanına alarak tekrar Muazzez ile evlenmek ister. Bu durumun farkına varan Yusuf Muazzezi kaçırarak evlenir. Babasının yanında Kaymakamlıkta işe başlar.

Çok geçmeden Salahattin Bey ölür. Bu ölüm sadece bir ölüm değil aynı zamanda Yusuf için Kaymakam Babanın nüfuzunun da sona ermesidir. Yeni gelen kaymakam eşrafın zenginliğinin tesirinde kalır ve ne isterse yapar. Şakir’in yönlendirmesiyle Yusuf masa başı işinden uzaklaştırılarak köy köy gezeceği başka bir işte çalışmaya başlar.

Yusuf’un gezmeleri uzun sürer ve o evde yokken eski varlıklı günlerin özlemini duyan Şahende bürokrat ve eşrafların evlerindeki içki âlemlerine katılmaya başlar. Yoksulluğun pençesinde kıvranan Muazzez annesinin baskılarına daha fazla dayanamaz ve âlemlerin bir parçası olur.

Kendi evlerinde de bu tür bir âlem düzenledikleri gece hiç beklemedikleri bir şekilde Yusuf gelir. Gördüğü manzara karşısında şok geçiren Yusuf rastgele sağa sola ateş açar. Muazzezi alıp atına atarak kaçar ancak yolda Muazzezi de istemeyerek vurduğunu anlar.

Karısını gözyaşları içerisinde gömer ve atını dağa sürer...


Osmanlı’nın son dönemlerini yansıtan romanda, adalet sistemin aksaklığı, eşraf-bürokrat ilişkisinde dengelerin kaybolduğu net bir biçimde anlatılır. Yusuf gibi bir delikanlının ailesine sahip çıkamadığı na da hüzünlü gözler şahit olur.

Kuyucaklı Yusuf'u bir solukta okuyacağınıza eminim. Pişman olmayacaksınız.


2 Nisan 2015 Perşembe

Kürk Mantolu Madonna - Sabahattin Ali - Yapı Kredi Yayınları

Kürk Mantolu Madonna!

Keşke hayatta olsan da sorsam sana: Nasıl yazdın bu #kitabı Sabahattin Ali? Neler hissettin? Ne ilham oldu sana? Kimdi bu Raif Efendi? Kendinden neler vardı bu Raif Efendi’de?

Kürk Mantolu Madonna’da Sabahattin Ali’nin kalemi yine depresif ama bir o kadar da coşkulu, akıcı… Psikolojik tahliller eserde ön planda.  Kürk Mantolu Madonna’yı okurken insanın içi daralır, Raif Efendi’ye prangalarını kır artık yeter demek ister. İster de gönül çoşar çoşar sonrasında durulur, kadere razı olur. Herkesin bir fıtratı var der kabullenir.

Sabahattin Ali


Eserin anlatıcı kahramanı Rasim, eski arkadaşı Hamdi Bey vesilesi ile bir şirkette çalışmaya başlar. Rasim, şirkette mütercim tercüman olarak çalışan ve Kürk Mantolu Madonna’nın baş kahramanı Raif Efendi ile aynı odayı paylaşır. Her ne kadar aynı oda da çalışsalar da aralarında görünmez bir uzaklık vardır. Rasim, yaşı hayli ilerlemiş Raif Efendi’nin tek düze, haksızlık karşısında sesini çıkartmayan, silik bir insan olduğunu düşünür. Bu düşünceler Rasim’in kafasında yer etmiştir. 

Rasim bir gün Raif Efendi’nin işe gelemeyecek şekilde hastalandığını öğrenir. İşlerin biran evvel yetişmesi gayesi ile Rasim tercüme edilecek metinleri Raif Efendi’nin evine götürür. Burada Raif efendinin ev yaşantısını görür. Rasim, kalabalık ev halkının Raif Efendi’yi takmadığına bizzat yakinen şahit olur. İlerleyen zaman Rasim ile Raif Efendi iyi bir arkadaş haline getirir.

Günden güne Raif Efendi’nin durumu ağırlaşır. Raif Efendi, Rasim’den çekmecesinde yer alan bir defteri yakmasını ister. Rasim merakına yenik düşer ve defteri okumaya başlar. Raif Efendinin bu suskun halinin altında büyük bir aşk acısının yattığını anlar.

Defterden notlar:

Sabun fabrikası işleten babası Raif Efendi’yi sabun konusunda tahsil için Almanya’ya gönderir. Raif Efendi, Almanya’da bir sanat galerisinde bir resim görür. Bu resime âşık olur ve her gün bu resmi seyretmek için galeriye gider. Bir gün resmin sahibi Maria Puder’le tanışır. Çok geçmeden aralarında büyük bir aşk başlar.

Maria Puder serbest büyümüş bir bayandır ve bu Raif Efendi’yi çok etkiler. Bir gün Raif Efendi babasının öldüğünü öğrenir ve Türkiye’ye geri döner. Bir müddet Maira ile mektuplaşırsa da Maira’dan gelen mektupların ardı kesilir. Raif Efendi Maria’nın kendisini unuttuğunu düşünerek büyük bir hayal kırıklığına uğrar, daha sonra evlenir ve çocukları olur. Ancak bu sevda masalından sonra artık hayattan beklentisini yitirmiştir.

Bir gün tren garında tesadüfen Maria’nın bir akrabasıyla karşılaşır ayaküstü Maria hakkında sorular sorar. O esnada trene binmekte olan Bayan; Maria’nın vefat ettiğini ve bir kızı olduğunu, babasının da bir Türk olduğunu söyler. O an Raif Efendi bayanın yanındaki 8-9 yaşlarındaki kıza bakar. Kendi kızıdır o, Maria Puder ile aşkının meyvesi. Bayan trene binerek hareket eder. Raif Efendi tek kelime etmez/edemez. Ah Raif Efendi ah…


Rasim okudukları karşısında şok olmuş bir vaziyette Raif Efendi’nin evine gittiğinde Raif Efendi’nin vefat ettiğini öğrenir. 

Bu eşsiz eseri  şiddetle okumanızı öneririm.


Sabahattin Ali;

1907 yılında Edirne’de doğdu. 1948 yılında Kırklareli’nde bir cinayet sonucu hayatını kaybetti. Aslen öğretmen olan yazar, çocukluğunda ve gençliğinde maddi anlamda zor günler geçirmiştir. Sabahattin Ali, MEB’in açtığı bir sınavı kazanarak Almanya’ya gider. Yurda döndüğünde öğretmenlik mesleğine devam eder. Yazıları sebebiyle bir çok kez ceza evinde yatan Sabahattin Ali, baskılardan uzaklaşmak için yurt dışına gideceği sırada cinayete kurban gitmiştir.

Sabahattin Ali


 ”Dünya’nın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir!... Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz?” sözü ile yazar romanlarındaki kahramanlar hakkında ipucu vermektedir.

Yazar ile ilgili müthiş bir kısa film https://www.youtube.com/watch?v=-i4DJD6bpn4 izlemenizi tavsiye derim.