25 Temmuz 2015 Cumartesi

Su Üstüne Yazı Yazmak-Muhyiddin Şekur

Çok sevdiğim bir yazar var bir web sayfası olan.Her yazsını okuduğum abartıdan uzak öyle saf ve naifki....Kendisi deli-anne belki çoktan tanışmışsınızdır kendisiyle.Eğer tanışmadı iseniz öyle mutlu olurumki vesile olmaktan.Sayfası için lütfen ama lütfen tıklayınız....


Yine bir paylaşımında rast geldim bu harika kitaba ve yazara...Tamda ihtiyacım olduğunda....Ne tuhaf değil mi km'lerce uzaktan hiç tanımadığın bir insanın hayatında ki eksikliklerin dolmasına vesile olmak.Ben kalpten kalbe bir yol olduğunu düşünenlerdenim....Bu raslantı olamaz....


Kitap Muhyiddin Şekür'ün bir gün arkadaş davetini kıramayıp sadece bir göz atmak amacıyla geldiği camide başlayıp dervişliğe uzanan yolda yaşadıklarını anlatır.O gün camide bir bayanla karşılaşır.Cami duvarında duran La ilahe illallah yazısının sırrını sorar aldığı cevap "O sensin.Senin kendi nefsindir o...Nedir,diyorsun ya,işte cevabı...ama nasıl anlarım,diyorsan şu kadarını söyleyeyim ki bulmak istiyorsan aramalısın...bir gün anlayacaksın...Allah senin anlamanı istiyor.Aradığın her şey onun içindeki kelime'de bulacaksın..."'dır.Bu olay kendisini çok etkiler ve Müslümanlığa doğru ilk adımını atar.Daha sonra bir din büyüğü ile tanışır ve onun bilgisinden faydalanmaya başlar.Kitapta esasen bu paylaşımlar okuyucuya yansıtılır.Durumların Allah'a giden bir yol olarak vesile edilmesi aslında insana bu dünya telaşının ne kadar anlamsız olduğunu hatırlatır.Yazar islam yolunda bir çok evreden geçer bu evreler esnasında yaşadıklarını ustaca okuyucuya yansıtır.Bu kitabı olaylar akışı içersinde özetlemeye çalışmak çok güç sadece kendimce içinden seçtiğim cümlelerle sizleri başbaşa bırakıyorum....

"İnsnaların taş üzerinde kazıdıkları yüzyıllık yazılar Allah için su üstüne yazılmış yazılar gibidir."

"Resulullah'ın(asm) hayatını okuyunca onun şu sözü ile karşılaşacaktım:"Ya Rabb,beni bir fakir olarak yaşat,bana bir fakir olarak ölüm ver ve beni fakirler zümresinden haşreyle."

"Fakar yine de söylemeliyim ki bilmek ile yapmak ve bilmek ile olmak arasında genelde dağlar kadar mesafe olur."

"Bütün kapıları açık tut."  -Ah ne zor yapabildiğim bir şey bu....

"İnsan dünyaya geldiği andan itibaren 'Ben' demeyi öğrenmiştir,ancak aşk insana 'Ben değil,'Sen' demeyi öğretir;zira seven hiçbir ruh,kendine varlık rengi veremez."

"Kalbini dinle,o sana asla haram şeyler fısıldamaz.Her yaptığını önce Allh'ın rızası için yap.Unutma ki O'nu bulunca her şeyi bulur,O'nu kaybedince her şeyden olursun."

"Ben şüphelerle dolu olduğum halde Rabbim rahmetini benden hiç esirgememişti."

"Bir Sufi Üstad'ın güzel ifadesiyle,ne 'bir şeye ihtiyacım var ' deyin, ne de 'bir şeye ihtiyacım yok' deyin;sadece 'Allah' deyin,işte o zaman harikuladelikler göreceksiniz."

"Her kapalı göz uyku değil,her veda ayrılık değildir."

"Hayatınızı değiştirmekte acele etmelisiniz,yoksa kervan geçip gider de eliniz boş kalakalırsınız."

"Bilin ki fısıldadığınız her şey semalardan duyulur.Her defasında kendinize,"Bu benim için hayırlı mı ,değil mi?diye sorun.Her şeyde Allah'ı vekil edinin.Hiçbir şeyi sahiplenmeyin."

"Ümitsiz kalmak için hiçbir sebep yoktur...ve asla olmamalı."  -Bu söz muhteşem kendime hep hatırlatıyorum....

"Küçük bir yağmur damlası sabırla taşta yara açar ve en uzun yolculuklar tek bir adımla başlar."

"Sana yakın olan,en zor terk ettiğin şeydir."


Sevgilerle...

11 Temmuz 2015 Cumartesi

TDV Kitap ve Kültür Fuarları Yazar imza program listesi

Merhaba;
yapılan geleneksel kitap fuarında İstanbul'da bugün ve yarın 11-12 Temmuz yazar imza program listesi....Sevgiler...
FUARDA YAPILACAK İMZA PROGRAMLARI (GÜNCEL LİSTE)
 11 Temmuz Cumartesi
-İskender Pala, 11 Temmuz Cumartesi saat 19.00’de Alfa-Kapı Yayınları (118-119-120) standında,
-Taşkın Tuna, 11 Temmuz Cumartesi 15.00-18.00 saatleri arası Şule Yayınları (33-34) standında,
- Necmettin Şahinler, 11 Temmuz Cumartesi 12.00-20.00 saatleri arası İnsan Yayınları (38-39) standında,
-Kemal Özer, 11 Temmuz Cumartesi 16.00-23.00 saatleri arası Sebil Yayınevi (45-46) standında,
-Cihangir İşbilir, 11 Temmuz Cumartesi 14.00-16.00 saatleri arası Vefa Yayın Grubu (58) standında,
- Meltem Açıkel, 11 Temmuz Cumartesi 14.00-16.00 saatleri arası Vefa Yayın Grubu (58) standında,
- Bahadır Yenişehirlioğlu, 11 Temmuz Cumartesi 21.30-23.30 saatleri arası Timaş Yayınları (86-87-88-89-90) standında,
- Nevzat Tarhan, 11 Temmuz Cumartesi 21.30-22.30 saatleri arası Timaş Yayınları (86-87-88-89-90) standında,
- Cevat Akkanat, 11 Temmuz Cumartesi 16.00-18.00 saatleri arası Okur Kitap (84) standında,
-Halit Ertuğrul, 11 Temmuz Cumartesi 16.00-22.00 saatleri arası Nesil Yayınları (135-136-137) standında,
- Vehbi Vakkasoğlu, 11 Temmuz Cumartesi 16.00-22.00 saatleri arası Nesil Yayınları (135-136-137) standında,
- Öznur Çolakoğlu Çam, 11 Temmuz Cumartesi 16.00-22.00 saatleri arası Nesil Yayınları (135-136-137) standında,
- Nevzat Tarhan, 11 Temmuz Cumartesi 16.00-22.00 saatleri arası Nesil Yayınları (135-136-137) standında,
- Ali Sözer, 11 Temmuz Cumartesi 14.00-17.00 saatleri arası Semerkand Yayınları (157-158-159) standında,
- Prof. Dr. Faruk Beşer, 11 Temmuz Cumartesi 12.00-20.45 saatleri arası Lore Kitap (82) standında,
- Erkan Şamcı, 11 Temmuz Cumartesi 16.00-19.00 saatleri arası Hayat Yayınları (91) standında,
-Yeliz Köse, 11 Temmuz Cumartesi saat16.00’da H Yayınları (144) standında,
-Cüneyt Suavi, 11 Temmuz Cumartesi 14.00-18.00 saatleri arası Zafer Yayınları (12-13) standında,
-Oktay Usta, 11 Temmuz Cumartesi 18.00-00.00 saatleri arası Yakamoz Yayınları (158) standında,
-İbrahim Tenekeci, 11 Temmuz Cumartesi saat 21.00’de Profil Yayınları (65-66) standında,
-Furkan Çalışkan, 11 Temmuz Cumartesi saat 21.00’de Profil Yayınları (65-66) standında,
-Mustafa Akar, 11 Temmuz Cumartesi saat 21.00’de Profil Yayınları (65-66) standında,
-Ragıp Güzel, 11 Temmuz Cumartesi 15.00-19.00 saatleri arası Çelik Yayınları (1-2-3) standında,
-Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma, 11 Temmuz Cumartesi 15.00-19.00 saatleri arası Beyan Yayınları (26-27) standında,
-Bayram Karaçor, 11 Temmuz Cumartesi 15.00-19.00 saatleri arası Beyan Yayınları (26-27) standında,
-Osman Koca, 11 Temmuz Cumartesi 15.00-19.00 saatleri arası Beyan Yayınları (26-27) standında,
-Fahrettin gün, 11 Temmuz Cumartesi 15.00-19.00 saatleri arası Beyan Yayınları (26-27) standında,
-Özlem Doğan, 11 Temmuz Cumartesi 16.00-18.00 saatleri arası Çağrı Yayınları (4-5) standında,
-Hakan Yılmaz Çebi, 11 Temmuz Cumartesi 15.00-18.00 saatleri arası Bilge Karınca Yayınları (75) standında,
-Abdurrahim Şen, 11 Temmuz Cumartesi 15.00-17.00 saatleri arası Pınar Yayınları (71-72) standında,
-Muzaffer Yardımcı, 11 Temmuz Cumartesi 15.00-17.00 saatleri arası Pınar Yayınları (71-72) standında,
-Özcan Ünlü, 11 Temmuz Cumartesi 14.00-16.00 saatleri arası Okur Kitap (84) standında,
-Ercan Köksal, 11 Temmuz Cumartesi 14.00-16.00 saatleri arası Okur Kitap (84) standında,
- Melih Tuğtağ, 11 Temmuz Cumartesi 14.00-17.00 saatleri arası Hayat Yayınları (91) standında,
12 Temmuz Pazar:
-Mehmet Nuri Yardım, 12 Temmuz Pazar 14.00-18.00 saatleri arası Çağrı Yayınları (4-5) standında,
-Elif Sönmezışık, 12 Temmuz Pazar 14.00-18.00 saatleri arası Çağrı Yayınları (4-5) standında,
-Hanefi Avcı, 12 Temmuz Pazar 14.00-18.00 saatleri arası Bilge Karınca Yayınları (75) standında,
-Zeynep Sevde Paksu, 12 Temmuz Pazar saat 16.00’da Profil Yayınları (65-66) standında,
-Halenur Gürbüz, 12 Temmuz Pazar saat 16.00’da Profil Yayınları (65-66) standında,
-Dr. Fatih Dikmen,12 Temmuz Pazar saat 16.00’da Profil Yayınları (65-66) standında,
-Saide Nur Dikmen, 12 Temmuz Pazar saat 16.00’da Profil Yayınları (65-66) standında,
-Yavuz Bahadıroğlu, 12 Temmuz Pazar 21.00-00.00 saatleri arası Nesil Yayınları (135-136-137) standında,
-Senai Demirci, 12 Temmuz Pazar 16.00-23.00 saatleri arası Nesil Yayınları (135-136-137) standında,
-İhsan Atasoy, 12 Temmuz Pazar 16.00-23.00 saatleri arası Nesil Yayınları (135-136-137) standında,
-Fatih Duman, 12 Temmuz Pazar 21.00-00.00 saatleri arası Nesil Yayınları (135-136-137) standında,
-Fatih Yağcı, 12 Temmuz Pazar 16.00-23.00 saatleri arası Nesil Yayınları (135-136-137) standında,
-Mehmet Yıldız, 12 Temmuz Pazar 16.00-23.00 saatleri arası Nesil Yayınları (135-136-137) standında,
-Harun Serkan Aktaş, 12 Temmuz Pazar 16.00-23.00 saatleri arası Nesil Yayınları (135-136-137) standında,
-Osman Sungur Yeken, 12 Temmuz Pazar 16.00-23.00 saatleri arası Nesil Yayınları (135-136-137) standında,
-Muhyiddin Şekür, 12 Temmuz Pazar 21.30-23.30 saatleri arası Timaş Yayınları (86-87-88-89-90) standında,
-Adem Güneş, 12 Temmuz Pazar 16.00-18.00 saatleri arası Timaş Yayınları (86-87-88-89-90) standında,
-Ömer Sevinçgül, 12 Temmuz Pazar 21.30-23.30 saatleri arası Timaş Yayınları (86-87-88-89-90) standında,
-Ragıp Güzel, 12 Temmuz Pazar 15.00-19.00 saatleri arası Çelik Yayınları (1-2-3) standında,
-Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma, 12 Temmuz Pazar 15.00-19.00 saatleri arası Beyan Yayınları (26-27) standında,
-Bayram Karaçor, 12 Temmuz Pazar 15.00-19.00 saatleri arası Beyan Yayınları (26-27) standında,
-Fahrettin Gün, 12 Temmuz Pazar 15.00-19.00 saatleri arası Beyan Yayınları (26-27) standında,
-Osman Koca, 12 Temmuz Pazar 15.00-19.00 saatleri arası Beyan Yayınları (26-27) standında,
-Kadir Mısıroğlu, 12 Temmuz Pazar 16.00-23.00 saatleri arasında Sebil Yayınları (45-46) standında,
-Kemal Özer, 12 Temmuz Pazar 15.00-21.00 saatleri arasında Sebil Yayınları (45-46) standında,
-Cemal Toksoy, 12 Temmuz Pazar 15.00-18.00 saatleri arası Şule Yayınları (33-34) standında,
-Fatma Toksoy, 12 Temmuz Pazar 15.00-18.00 saatleri arası Şule Yayınları (33-34) standında,
-Uğur Canbolat, 12 Temmuz Pazar 15.00-20.45 saatleri arası Lore Kitap (82) standında,
-Cüneyt Suavi, 12 Temmuz Pazar 14.00-18.00 saatleri arası Zafer Yayınları (12-13) standında,
-Ebubekir Sifil, 12 Temmuz Pazar 14.00-20.00 saatleri arası Rıhle Yayınları (113) standında,
-Fatih Şahintürk, 12 Temmuz Pazar 14.00-17.00 saatleri arası Kayıhan Yayınları (40-41) standında,
-Mikail Çolak, 12 Temmuz Pazar 15.00-18.00 saatleri arası Siyer Yayınları (10) standında,
-Arif Pamuk, 12 Temmuz Pazar 14.00-18.00 saatleri arası Pamuk Yayınları (57) standında,
-Turgay Güler, 12 Temmuz Pazar 15.00-18.00 saatleri arası Hayat Yayınları (91) standında,
-Mehmet Şevket Eygi, 12 Temmuz Pazar 17.30-19.30 saatleri arası Bedir Yayınları (147) standında,
-Demirhan Kadıoğlu, 12 Temmuz Pazar 13.00-17.00 saatleri arası Vefa Yayın Grubu (58) standında kitaplarını imzalayacak.

6 Haziran 2015 Cumartesi

İNSANCIKLAR - FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ



Aylardan Mayıs sonu Haziran başı.Ankara'da hava kasvetli yağmur yağdıkça yağıyor ama temizleyemiyor içimizde ki dışımızdaki kötülükleri,üzüntüleri... Güneş açmadığı gibi gökyüzünde gönlümüzde de açmıyor bir türlü.Halbuki en son Jane Austen'den Aşk Ve Gurur'u okumuştum sonrada bir güzel filmini izlemiştim ama o zaman henüz Mayıstaydık ve Haziranın güneşli olacağına dair inancım vardı.Ne kadar neşeli bir kitaptı konu sadece aşktı....Ama şimdi Haziran ve gri gri bulutlar görebildiğimiz ve tam bu zamanda okudum İnsancıkları...
Edebiyatla ilgim pek olmadı bilmiyorum sevemedik birbirimizi desem haksızlık olur bu.Ben pek sevemedim demeliyim.Hep ya unuttum isimlerini ya da büyük bir ön yargıyla yaklaştım sanki okusam da anlamayacağım kadar ağır dilleri varmış gibi gelirdi.Ah bu kaçıncı farkında olmadığım ön yargım.Aslında kitapları ben seçmiyorum onlar beni seçiyor.Diyorum ki evet eksik yanım koşarak bana doğru geliyor.Bazen büyük bir para (kitap yeni ise) bazen küçük bir para karşılığı (ikinci el ise) bazende bedava(ödünç ise)  geliyor bana.İnsan kendi eksiğini bilmiyor her bir kitapta bir deliğini yamıyor  ama biliyorum asla yeni bir giysimiz olmayacak hiç bir zaman kendi benliğimizden tamamen kurtulamayacağız ama yamayacağız daha sağlam daha iyi olabilmesi için.İnsancıklar romanında benim çok etkilendiğim ve belki bu kitaptaki eksik yanımı bulduğum bir söz Makar Devuşkin'in Varavara'ya olan mektubundan 'Size bir şey söyleyeyim mi anacığım,insan kendi halinde yaşayıp gidiyor da,yanı başında duran kitapta kendi hayatının tıpatıp anlatıldığından haberi olmuyor.'
Toprağın bol olsun Dostoyevski yüz yıllar öteden gelip şu garibin yırtığını yamadığın için...   

dostoyevski,insancıklar kitap resmi
İnsancıklar-İletişim yayınları



Arka kapak bilgilerini paylaşmak istiyorum,kitabı okuyacaklar için biraz ipucu verebilir
Bilgi:Arka kapağı Kitap iletişim yayınlarına ait çeviriden alıntıdır.

"İnsancıklar,St.Petersburg'da bir devlet dairesinde çalışan orta yaşlı ve alçak gönüllü katip Makar Devuşkin ile uzaktan akrabası,yirmili yaşlarının başında genç bir kadın olan Varvara Dobroselova arasındaki mektuplaşmalardan oluşan bir eserdir. Dostoyevski'nin henüz 24 yaşındayken kaleme aldığı;yoksulluk,dostluk ve sanat sevgisi gibi temalarla örülü bu roman,dönemin eleştirmenlerince adeta göklere çıkarılarak yazarın edebiyat çevrelerine bir yıldız gibi girmesini sağlamış ve çok parlak bir "toplumsal roman" olarak nitelendirilmiştir.

"Sahip olduğu ilham perisiyle çatı ve bodrum katlarında yaşayanlara hayat veren genç şairi tebrik ediyorum.Yaldızlı köşklerde yaşayanlara 'yoksullar da insan,onlarda kardeşlerimiz,'diye haykırıyor."-VİSARON BELİNSKİ


Peki kimdir Dostoyevski?
1821 yılında Moskova'da zorba ve alkolik doktor bir babanın ve hasta bir annenin çocuğu olarak dünya ya geldi.Küçük yaşlardan itibaren edebiyatla ilgilenmeye başladı.Annesini kaybettiği yılın ertesi Askeri mühendislik okuluna gönderildi.Daha sonra babasını kaybetti ve bunalıma gidi.Edebiyatla daha yakından ilgilenmeye başladı.Edebiyata artan ilgisi sebebiyle askerlik mesleğinden istifa etti.Daha sonra 1846 (24-25 yaşında)  ilk romanı olan insancıkları yazdı ve yayımladı.Edebiyat çevrelerinde büyük ilgi ve taktirle karşılandı.Daha sonra Öteki,Ev Sahibesi,Beyaz  geceler isimli romalarını yayımladı.Bir çok kez evlendi.Çarlık döneminde tutuklanarak ölüm cezasına çarptırıldı daha sonra cezası kürek ve hapis cezasına çevrildi.Zaman zaman para sıkıntısı yaşadı.Suç Ve Ceza,Kumarbaz,Budala,Cinler,Delikanlı ve ölümüne üç kala tamamladığı Karamazov Kardeşler yazarın diğer bilinen ünlü eserleridir.Yazar Şubat 1881'de 60 yaşında St.Petersburg'da hayatını kaybetti.

Dostoyevski ile ilgili güzel bir belgesel

Kentler ve Gölgeler - St. Petersburg - Dostoyevski

;



İnsancıklar Kitap Özeti

İnsancıklar,St.Petersburg büroksasisi içinde devlet dairelerin birinde çalışan orta yaşlı bir katip olan,belediye meclis üyeliği yalnızca bir ünvandan ibaret olan alçakgönüllü Makar Devuşkin ile henüz yirmilerin başında bir genç kadın olan Varvara Dobroselova arasındakş mektuplaşmalardan oluşan bir eserdir.
Makar Devuşkin ile Varvara'nın kiralık odaları birbirine bakan iki apartmandadır.Aralarında bir avlu vardır.Makar Devuşkin ile Varvara mektuplaşmaya başlarlar.Varvara Fedora isimli yardımcısı ile bir odada yaşamktadırlar.Makar Devuşkin daha önce başka bir evde yaşamış olmasına rağmen Varvara'ya yakın olabilmek için odalarını kiraya veren bir bayanın bir odasını kiralamıştır.Mektuplaların taşıyıcılığını Makar Devuşkin'in kaldığı evin hizmetlisi Tereza yapmaktadır.Ev sahibesi kötü bir kocakarıdır.Terezaya kötü davranmaktadır.Makar Devuşkin'in kaldığı evdeki diğer odalarda genel olarak medrese görmüş ancak yoksul insanlar kalmaktadır.Diğer odalarda kalan insanlardan bazıları çok bilgili bir memur,iki subay,bir deniz astsubayı,ingiliz öğretmen ve birde yoksul ve perişan bir aile yaşamktadır..Başlarda Makar Devuşkin'in Varvara'ya mektuplarındaki hitabı bir aşığa benzesede daha sonra Varvara'dan özür diliyerek ona babacan bir tavırla yazmaya devam eder.Önce yan odadaki deniz subayı ile arkadaş olur.Daha sonra bazı akşamlar edebiyatçı memurun odasındaki sohbetlere katılır.Aslında memuriyetten aldığı aylık ona geçinecek kadar yetmektedir ancak O elindekini avucundakini Varvaraya hediye almakla harcar ve gerçekten çok zor duruma düşer.Zor durumunu mektuplarında saklamaya çalışır ve diğer insanların hikalerinide anlatmaya devam eder.Varvarada bir mektubunda geçmişini anlatır.Varvara babası öldüğünde ondört yaşındadır.Çocukken taşrada da yaşamaktaydılar.Babası bir prensin büyük çiftliğinde kahyaydı çok güzel bir hayatları vardı ancak prens ölünce varisler babasını artık çiftlikte istemediler ve aile St.Petersburg'a taşındı.Üç ay sonra Varvara'yı daha güzel bir eğitim alması için yatılı okula verdiler.Varvara okulda pek istediği başarıyı elde edemedi.Yoksulluk aileyi iyice sarsar ve babası hayatını kaybeder.Varvara ve annesi sokakta kalırlar bu arada çok uzaktan akrabaları Anna Fyodorova ziyaretlerine gelir.Kent dışında ki çiftliğinde kendisi ile beraber yaşamaları konusunda anne kızı ikna eder.Zaten gidecek başka yerleri yoktur.Çiftliğe taşınırlar çiftlikte Varvara'nın annesiz babası kuzeni Saşa'da yaşamaktadır.Anna Fyodorova'nın durumu oldukça iyidir ancak kendisinin ne iş yaptığını kimse bilmemektedir.Gündüzleri bir kaç saat evden çıkar arada çok kalmayan misafirler gelir gider.Ancak Anna Fyodorova önceleri anne kıza iyi davransa da sonraları onalara eziyet etmeye başlar.Evde birde kiracı Pokrovski vardı.Pokrovski çok yoksul bir gençti.Üniversiteye gidiyordu ancak yoksulluğu ve sağlığı okula sürekli devam etmesini engelliyordu.Saşa'ya verdiği Fransızca,almanca,tarih ve coğrafya dersleri karşılığında evde ücretsiz kalıyordu.Saşa'nın derslerine Varvara'da katılıyordu.Varvara ile Pokrovski arasında zamanla bir yakınlaşma olur.Ancak Pokrovski soğukta iş aramaktan hasta düşer ve hayatını kaybeder.Bu Varvara'nın hayatında büyük bir yıkım olur.Varavara daha sonra annesini kaybeder ve Fedora ile bu evde yaşamaya başlar.Makar Devuşkin giderek yoksullaşmaktadır.O kadar yoksuldur ki bir gün dairede katiplik görevinde yanlışlık yapar ve yanlışlığı yüzünden kendisini daire başkanının yanında bulur.Yoksulluğu üstüne başına yansımıştır.Tam daire başkanının karşısındayken birden eskimiş olan düğmesi kopar ve yuvarlanarak başkanın ayaklarının ucuna kadar gider.Makar Devuşkin öyle yoksuldurki düğmesinin peşinden koşar.Bu durumu gören başkan Makar'ın haline öyle acırki odasındaki herekesi çıkardıktan sonra Makar'a 100 ruble verir.Bu para Makar için öyle büyük bir paradırki aslında kötü giden talihli bu noktadan sonra artık değişmeye başlar.Ev sahibseine olan borcunu öder ve Varvara'ya bir miktar para gönderir.Yazar arkadaşlarından temize çekme işide alır böylece uzun zamandır kötü olan maddi durumunu düzeltmeye başlar.Varvara'da Bay Bukin isimli genç bir toprak sahibi ile evleneceğini Makar Devuşkin'e yazar.Makar Devuşkin artık  mektuplaşamayacakları için çok üzülür.Varvara'nın evinde Fedora ile yaşamaya karar verir.



24 Mayıs 2015 Pazar

AŞK VE GURUR--JANE AUSTEN


Çok kitap okuyan bir insan değildim elbet taki geçen seneye kadar… Bana ne oldu bilmiyorum belki içimdeki aşk büyümek için zaman kolladı. Kitap okumak dalga dalga girdi hayatıma. Kimi zaman ne okuyacağımı bilir bir vaziyette girdim kitapçıdan içeri bazen de hiçbir fikrim olmadan kendimi şansın büyüsüne bıraktım. İhtiyacım olan beni kendi bulur gibi gelir. Böyle zamanlarda kitapçıda biraz dolanır sadece insanlara aradığı kitapların yerini göstermekten ziyade kitaplarla ilgili ayaküstü sohbet edebileceğim çalışanlar ararım. Çoğu zaman şanslı olamam elbet ama bir kez bulduysam o kitapçının değişmez abonesi oluveririm. Yine böyle bir zamanda bir çalışanla uzun sohbet sonucunda bana bu kitabı önerdi. Dizi gibi bir kitap okuduklarınız arasında farklı olabilir birde bunu deneyin dedi. Neden bilmem tereddütsüz kabul ettim. Okuduğumda anlamak için uğraştığım (Kafka,Hayvan Çİftliği,Denemeler gibi)eserlerden sonra çok eğlenerek okuduğumu saklayamam. Belgesellerin arasında (reklama girdiklerinde) kaçamak kaçamak magazin izlemek gibi evet tam böyle hissettiriyor. Çok büyük keyifle okuduğum bu aşk romanı insanı eğlendiriyor. Kaç insan böyle bir aşk yaşayacak kadar şanslı ki? Kitabı okuduktan sonra filmini izleme şansımda oldu. Kitapta yer alan aşk öyküsü çok daha etkileyici gelse de karakterlerin ete kemiğe bürünmüş bir şekilde izlemekte ayrı bir zevk hani. Yazımın bundan sonraki kısmını kitapbakicisi.com un alışıla gelmiş üslubu ile devam ettirmek istiyorum. Aşk Ve Gurur film müziği ile iyi okumalar diliyorum…







JANE AUSTEN KİMDİR?
1775’de İngiltere’de, Steventon’ın Hampshire kasabasında doğdu. Reading’de ki manastır okuluna gönderen Jane, daha sonra eğitimine evde devam etti. Günün toplumsal ve siyasal olaylarından uzak bir yaşam sürdü. Romanlarında işlediği yerler, karakterler ve konular, çevresindeki küçük toprak sahipleri ve kasabalı din adamlarına özgü, köyden, komşulardan, taşra yaşamından oluşan bu dünyadan alınmaydı. Austen ilk romanını Sağduyu ve duyarlılık 1811’de yayımlandı. Bunu 1813’de Aşk Ve Gurur,1814’de Mansfield Park,1815’de Emma izledi. Austen,1817’de sağlığı iyice kötüye gittiği için son yapıtı Sanditon’u yarım bırakmak zorunda kaldı. Ölümünden hemen sonra Northanger Manastırı basıldı.18 Temmuz 1817’de öldü. Winchester Mezarlığına gömüldü.(Aşk Ve Gurur Kitabıdan alıntıdır)

 AŞK VE GURUR –CAN YAYINLARI (ÇEVİRİ:NİHAL YEĞİNOBALI)

Kapak Resmi:Sir Thomas Lawrence

Olay 18.yy İngiltere'sinde geçiyor.Küçük bir kasabada oturan Bennet ailesinin 5 kızları vardır.O dönemde ailelerin kızlar için biçtikleri görev hemen zengin bir erkekle evlenmeleridir.Bundan sadece erkek çocukların miras hakkına sahip olmaları da büyük bir etkendir. Bennet ailesinin bulunduğu kasabada Netherfield Park Konağı isimli büyük ve gösterişli bir konak bulunmaktadır.Bu konağın kiralandığını duymak çevredeki tüm bekar kız sahibi aileleri mutlu edip ümitlendirdiği gibi Bennet ailesinde de bayram havası estirmişti.Bu konuda kızlarına karışmak istemeyen ve onları zorlamayan Bay Bennetin aksine anne Bayan Bennet yeni gelecek komşuları ile kızlarını tanıştırmaya can atıyordu.
Konağa taşınan yeni komşuları hakkında bilgiyi edinmekte gecikmediler.Komşuları Bay Bingley kız kardeşi Carolin ve yakın arkadaşı Bay Darcy’di. Bay Darcy kibirli ve soğuk yapısıyla etrafında kötü bir üne sahiptir.
Civarda verilen bir baloya konağın yeni sakinleri ve diğer komşularda davetlidir.Burada Bay Bingley kız kardeşi Carolin ve Bay Darcy herkese tanıştırılır.Bu karşılaşmayı fırsat bilen Bayan Bennet kızlarını konağın sahipleri ile tanıştırır.Ve baloda dans başlar.Bay Bingley Bennet ailesinin en büyük kızları Jane’e aşık olur. Jane civarın en güzel kızı olma ününe sahiptir. Bennetlerin diğer kızları Elizabeth kız kardeşi Jane gibi aklı başında bir kızdır. Bennet ailesinin diğer kızları Kitty ,Lydia yaşlarının küçüklüğü yanında akılları bir karış havada genç kızlardır. Jane ile Carolin arkadaşlıkları ilerler.Balodan sonra Carolin Jane’i konağa yemeğe çağırır.Bayan Bennet kızını hava yağmurlu olmasına rağmen at üstünde konağa yollar.Yolda yağmura yakalanan ve çok üşüyen Jane konağa vardığında hastalanır.Ve iyileşene kadar konakta kalması gerekir.Konakladığı süre içerisinde Bay Bingley Jane'nin etrafında adeta pervane olur ancak Jane utangaç yapısı gereği bir türlü hislerini belli edemez.Ablasının hastalığına çok üzülen Elizabeth bir süre sonra yürüyerek konağa gider burada Carolin tarafından pek de sıcak olmayan bir tavırla karşılaşır.Ablasına refakat eder ancak Bay Darcy’nin sürekli ona baktığını farkeder. Bay Darcy ona bakmasına bakıyordur ancak sözleri ile kibrini öne çıkarmaktan öteye gitmiyordu. Jane’nin iyileşmesinin ardından evlerine dönerler.Bu olay sonrasında kasabaya askeri birlik kurulur ve buraya gelen subaylar tüm genç kızların ilgisini çeker. Elizabeth burada Bay Wickham isimli bir subayla tanışır.Subayın hikayesi Elizabethi şaşkına çevirir.Bay Wickham Bay Darcy ailesinin yanında büyümüştür.Ve iddia ettiğine göre Bay Darcy babasının ona bıraktığı papaz evini kendisine vermeyip babasının vasiyetini yerine getirmemiştir.Duydukları karşısında Elizabethin Bay Darcy’e olan kızgınlığı daha da artmıştır. Bay Bennetin yeğeni (ailenin erkek çocuğu olmadığı için mal varlıklarının tek varisi) Bay Collins aileyi ziyaret eder.Bay Collins papazdır ancak kendisini çok beğenmiş ve kendisine olanak sağlayan hanımını 
(Lady Catherine de Bourgh)
 övmekten başka bir meziyete sahip değildir. Lady Catherine de Bourgh’un (çok zengin bir soylu) kendisine bağışladığı bir papaz evinde yaşamaktadır. Collins’in ziyaretinin sebebi Bennet ailesinin herhangi bir kızı ile evlenmetir. Önce Jane’e talip olur ancak Bayan Bennet Jane’nin kısa süre sonra evleneceğini söyleyince Elizabeth’e talip olur. Elizabeth onu açık bir şekilde reddeder.Bay Collins daha sonra Elizabeth’in en yakın arkadaşı Charlotte ile evlenir. Elizabeth Charlotte için çok üzülür.
Artık Bayan Bennet Bay Bingley ile Jane’nin evlenmelerine kesin gözle bakarken birden konak sakinleri konağı terk edip İngiltere'ye giderler.Bu haber çevrede olan herkes gibi Bennet ailesininde evlilik üzerine olan ümitlerini suya düşürür. Elizabeth bu konuda Carolin’i suçlar.

Elizabeth Charlotte ve Bay Collins’in evine ziyarete gider.Burada Bay Darcy ile karşılaşır.Bay Darcy Bayan Catherine de Bourg’un yeğeni olduğunu öğrenir.Ve Bay Bingley’i Londraya gitmek konusunda etkileyenin Bay Darcy olduğunu öğrenir. Jane ile Bay Bingley’in arasını Bay Darcy bozmuştur.Bay Darcy sürekli olarak Collins ailesini ziyaret eder.Ve Elizabeth’in yalnız olduğu bir zaman kibir dolu sözlerler Elizabeth’e evlenme teklif eder. Elizabeth’de Onu Jane’in mutsuzluğundan ve Bay Wickhama yaptıkları yüzünden suçlar.Bay Darcy ertesi gün suçlamalara cevap yazarak suçsuzluğunu ispatlar ve Londra’ya döner. Elizabeth yaptıkları nedeniyle çok pişman olur ancak elinden hiçbirşey gelmez.
Bu arada Elizabeth evine döner ve Dayısı ve Yengesinin tatil önerisi ile onlara katılır.Gezileri sırasında Bay Darcy’nin büyük bir malikanesini gezerler.Bay Darcy malikanede olmadığı için Elizabeth rahat bir şekilde gezer ancak malikaneden çıkarlarken Bay Darcy çıka gelir.Ve onlara çok sıcak davranır.Kaldıkları otele neredeyse her gün gelir.Bu hareket Elizabeth’i umutlandırır ve Bay Darcy’e karşı hisler beslemeye başlar.Aralarında ki yakınlık Lydia’nın Bay Wickham ile kaçtığının haberi gelmesi ile son bulur.Elizabeth evine döner.Dayısı Lydia ve Wickhamı bulup evlendikleri haberini aileye yollar. Lydia eve geldiğinde ağzından onları bulanın dayısı değil Bay Darcy olduğunu kaçırır. Elizabeth’in Bay Darcy’e olan aşkı iyice kuvvetlenir.
Bir süre sonra Netherfield Park Konağı sakinleri geri döner ve Bay Bingley Jane’e evlenme teklif eder ve bir süre sonrada Bay Darcy gelerek Elizabeth’e evlenme teklif eder.Çiftler evlenir ve mutlu son…

ARKA KAPAK
“Aşk Ve Gurur,taşralı bir Beyefendinin Kızı olan Elizabeth Bennet ile varlıklı ve soylu toprak sahibi Fitzwilliam Darcy arasındaki çatışmayı anlatır.Gerçi Jane Austen bu iki karakter birbirlerinin tuzağına düşmüş kişiler gibi sunar;ama bu ilk izlenimi tersine çevirmekte de gecikmez.Soylu bir aileden gelen ve önemli bir servet sahibi olan Darcy,Elizabeth’in ailesinin soylu olmayışı nedeniyle mesafeli davranır. Elizabeth’in davranışında da hem öz saygının uyandırdığı gurur hem de Darcy’nin züppeliği karşısındaki öfkesi etkili olur.Zeki ve coşkulu Elizabeth yalnıza Austen’in en çok sevdiği kadın kahraman değil,aynı zamanda tüm İngiliz edebiyatının en çok ilgi uyandıran kadın kişiliklerinden biridir.
Sıradan insanların günlük yaşamlarını işleyerek romana ilk kez belirgin bir modern netlik kazandıran Austen’in en sevilen romanlarından biri olan Aşk Ve Gururu Nihal Yeğinobali’nın yetkin Türkçesiyle sunuyoruz.”




29 Nisan 2015 Çarşamba

Simyacı-Paulo Coelho


SİMYACI-PAULO COELHO

Simyacı Paulo Coelho can yayınları,kapak resmi JAMES NOEL SMITH
Kapak resmi JAMES NOEL SMITH

Eser dilimize Özdemir İnce tarafından çevrilmiştir.
Eser Santiago isimli bir delikanlının kendisini bulma mücadelesini konu almıştır.Santiago'nun ailesi yoksul bir köylü ailesiydi.Onlar için Santiagonun iyi bir din adamı olarak yetişmesi büyük bir gurur kaynağı olacaktı bu yüzden,16 yaşına kadar papaz okuluna gitmişti.Ancak Onun içindeki dünyayı tanıma tutkusu herşeyin önündeydi.bir akşam tüm cesaretini toplayıp babasına rahip olmak istemediğini söyledi.Yolculuk yapma ve dünyayı gezmek istiyordu.Seneler boyu köylerine gelen çobanlardan değişik diyarların öykülerini dinlerdi.Babası tüm parası ile Santiago'ya bir sürü aldı ve dünyayı dolaşmasını istedi.Santiago kitap okumayı çok severdi.Koyunlarının yün kırpma mevsimi geldiğinde koyunlarını bir tüccarra kırptırmak için Taif şehrine giderdi.Burada tüccarın kızı ile tanıştı.Kız Onun bu okuma ve dünyayı dolaşma isteğinden çok etkilenmişti.Çobanda kızdan etkilendi.Yine Tarifa doğru yol alırken kızın evlenip evlenmediğini kendisini unutup unutmadığını merak ediyordu.
Santiagonun Tarifa yolculuğunda üst üste gördüğü rüyalar onu bir türlü rahat bırakmıyordu.Rüyasını yorumlatmak için bir falcıya bile başvurdu.Rüyasında koyunlarıyla bir otlakta iken bir çocuğun göründüğünü ve koyunları ile oynamaya başlar.Ve daha sonra kendisinin elinden tutup Onu Mısır piramitlerine götürdüğünü görür.Falcı O'nun Mısır piramitlerine gitmesi gerektiğini Orada bir hazine bulup çok zengin olacağını söyledi.
Santiago tekrar yola koyuldu bir yerde durakladı okumaya iyice daldığı sırada kendisinin Şalem Kralı olduğunu idda eden yaşlı bir adam yanına oturup konuşmaya başladı.Esrarengiz adam Santiago hakkında gördüğü rüya dahil her şeyi biliyordu.Santiagoya Mısır piramitlerine nasıl gideceğini anlattı ve ona siyah ve beyaz olmak üzere iki tane taş verdi.Siyah evet beyaz hayır demekti.Karar vermekte zorlandığı zaman bu taşlara güvenmesi gerektiğini öğütledi.Santiago koyunlarını satıp Mısır piramitlerini bulmak umuduyla yola çıktı.Tanca isimli şehre vardı.bu şehirde kendisine yardımcı olmayı vaat eden biri tarafından tüm parası çalındı.Bu şehirde bir başına parasız kalmasına rağmen bir billuriye dükkanında işe başladı.Kapanmak üzere olan bu dükkanı aklı ve iyi niyetiyle eski parlak günlerine tekrar kavuşturdu.Yeteri kadar para biriktirdikten sonra Mısıra yol alan bir kervana katıldı.Kervanda Simya(maddeleri altına dönüştürme sanatı)ile ilgilenen bir yolcuyla tanıştı.Geçtikleri çölde yaşayan simyacı hakkında hikayeler dinledi.Mısıra ulaşmakla beraber Simyacıyı bulma isteğide giderek artmıştı.Çölde geçtikleri bir vahada bir kıza aşık olur.Tam Mısır hayalinden vazgeçip kız ile evlenme düşüncesinde iken Simyacıyı bulur.Simyacı Onun gerçek amacının Mısır piramitlerini bulmak olduğunu hatırlatır ve yola çıkarlar.Yolculuk esnasında simyacı ile yaşadıkları Santiago'yu kendi iç dünyasında bir yolculuğa çıkarır.Santiago çölde hazineyi bulduğu sandığı sırada yanıldığını anlar.Bir hayduta rast gelir haydut Simyacının ona verdiği altını alır ona işkence eder.Bu sırada haydut rüyasında bir kilisede gördüğü hazineden bahseder.Ve gider.Santiago hemen kiliseye gider ve hazinesine kavuşur.Asıl hazinde Simyacıdan öğrendikleridir.


PAULO COELHO KİMDİR?

PAULO COELHO

1947 yılında Breazilyada doğdu.Edebiyattan önce tiyatro yönetmenliği,oyunculuk,şarkı sözü yazarlığı ve gazetecilik yaptı.Simyacı ile önemli bir üne ulaştı.Simyacı 56 dile çevrildi ve 65 milyonun üzerinde sattı.Hac,Beşinci Dağ,Brida,Aldatmak eserlerinden bazılarıdır.Bir çok kez değişik ülkelerde çok satanlar listesine girmeyi başardı.Bir çok ödül ve nişana değer görülmüştür.

ARKA KAPAK
"Simyacı,dünyaca ünlü Brezilyalı yazar Paulo Coelho'nun üçüncü romanı.1996 yılından bu yana Türkiye'de de çok okundu,çok sevildi,çok övüldü bu kitap.Bir büyük Doğu klasiği olan Mevlana'nın ünlü Mesnevi'sinde yer alan bir küçük öyküden yolan çıkarak yazılan bu roman,yüreğinde çocukluğunun çırpınışını taşıyan okurlar için bir "klasik" yapıt haline geldi.
Simyacı İspanya'dan kalkıp Mısır piramitlerinin eteklerinde hazinesini aramaya giden Endülüslü çoban Santiago'nun masal yaşamının öyküsü.Aynı zamanda bir "nasihatname";"Yazgına nasıl egemen olacaksın?Mutluluğunu nasıl kuracaksın?"gibi sorulara yanıt arayan bir yaşam ve ahlak klavuzu.Mistik bir peri masalına benzeyen bu romanın,dünyanın dört bir yanında bunca sevilmesinin gizi,kuşkusuz bu klavuzluk niteliğinden kaynaklanıyor.
Simyacıyı okumak,herkes daha uykudayken şafak vakti uyanıp,güneşin doğuşunu izlemeye benziyor"

23 Nisan 2015 Perşembe

Derviş ve Ölüm - Meşa Selimoviç - Timaş Yayınevi

Derviş ve Ölüm – MEB 100 Tavsiye Eser arasında yer alır.

“Öldüğüm gün, taşınırken tabutum,
Acı duyacağımı sanma bu dünyanın ardından,
Ağlayarak; yazık oldu diye konuşma,
Yok oluyorlar mı batınca güneş ve ay?
Ölüm sandığın şey, aslında doğuştur.
Zindan gibi görünür mezar, oysa ruh
Özgürlüğe kavuşur
Hangi tohum büyümez ekilince toprağa?
İnsan tohumundan şüphen mi var yoksa?”

Meşa Selimoviç / Derviş ve Ölüm



derviş ve ölüm



Derviş ve Ölüm 16 Bölümden oluşuyor. Birinci bölüm şöyle başlıyor.
“Bismillahi’r-rahmani’r-rahim
Hokka ile kalemi ve yazmakta olan şeyleri
tanıklığa çağırıyorum;
Yanıltıcı akşam karanlığını, geceyi ve gecenin
canlandırdığı her şeyi tanıklığa çağırıyorum;
Ayın ondördü ile şafak vaktini tanıklığa çağırıyorum;
Kıyamet gününü ve kendi kendini kınayan ruhu
tanıklığa çağırıyorum;
Her insanın daima zararda olduğuna dair, her şeyin
Başlangıcı ve sonu olan zamanı tanıklığa çağırıyorum.“


Anlatıcı kahramanının Ahmet Nureddin isimli 40 yaşında bir derviştir. Mevlevi tekkesinin şeyhidir. Tekkesi kasabanın dışında, karanlık dar bir geçidi andıran bir boğazdadır. Tekke, Ali Ağa adlı bir zenginindir. Ali Ağa evi tarikata hayır olarak hediye etmiştir.

Kağıt ve kalem tek dert ortağıdır, yaşadıklarını yazarak hafifletir ve yazmaya başlar. Hikayede kendi ağzından dökülmeye başlar…

Dervişin kardeşi Harun kalede hapis yatmaktadır. Ancak kendisi dahil bir çok kimse Harun’un neden hapis yattığını bilememektedir.

Tekkenin koruyucusu Ali Ağa yaşlı ve hasta bir adamdır. Bir gün tekkenin ileri gelenlerinden Hafız Muhammed’i yanına çağırır, Hafız Muhammed kendi yerine görüşmeye Dervişi yollar. Bunun en büyük sebebi Ali Ağa’nın Dervişin kardeşi Harun’un tutuklama emrini yazan Kadı Ayni Efendi’nin kayın pederi olmasıdır. Derviş ölüm döşeğinde olabilecek Ali Ağa’ya kardeşini serbest bırakması için damadı Kadı’yı ikna edebileceğini düşünmüştür. Derviş Ali Ağa ile görüşmeyi beklerken Ali Ağa’nın kızı (Kadı Ayni Efendi’nin hanımı) ile görüşmüştür. Bu görüşmede Ali Ağa’nın kızı dervişten bir istekte bulunmuştur. Ali ağanın bu hanım haricinde Hasan isimli bir oğlu bulunmaktadır. Hasan önceleri babasının ve ailesinin istekleri üzerine bir hayat sürse de daha sonra hoyrat ve hovarda bir hayat yaşamaya başlamasından dolayı babası Ali Ağa’nın yataklara düştüğünü anlatmış. Babasının kentin ileri gelenleri önünde hazırlayacağı bir vasiyetname ile mirastan mahrum bırakacağını ve Onu resmen evlatlıktan reddedeceğini anlatmış. Böyle bir olayın yaşanmaması için Hasan’ı ikna edip kendisinin mirastan vazgeçtiğini bildirmesini ve olayın daha fazla büyümemesi için kendisinden yardım istemiştir. Dervişte bu iyiliği karşısında Kadı’nın kendi kardeşi Harun’u serbest bırabileceğini düşünerek açık kapı bırakmıştır.

Bir gece tekkenin duvarının yanında ayak sesleri duyar. Dışarı çıkar ve zaptiyelerden kaçan bir adamı görür. Adam tekkenin bahçesine saklanır zaptiyeler onu aramaktadır. Derviş bu adamı ele vermez zaptiyelere onun bahçeye saklandığını söylemez ama kendi içinde de bu yaptığının doğru olup olmadığı noktasında çelişkiler yaşar. Çünkü bu adamın gerçekten suçlumu yoksa suçsuz mu olduğunu bilemez. Zaptiyeler adamın başka yöne doğru gittiğini düşünerek oradan uzaklaşır. Derviş adama bahçenin sonunda küçük bir ev olduğunu ve orada saklanabileceğini söyler. Ancak yakalanırsa ona kendisinin yardım ettiğini söylememesini ister. Adamda bu olay geçtikten sonra bir gün tekkeye sohbete geleceğini söyler. Derviş bütün gece doğrumu yoksa yanlış mı yaptığını düşünerek geçirir. Sabah tekkede kalan Molla Yusuf isimli arkadaşına akşam yaşadıklarını anlatır. Kaçağın bahçenin sonundaki evde saklandığından da bahseder. Molla Yusuf zaptiyeleri çağırır. Dervişin böyle istediğini başka türlü olsa idi bu konuyu kendisine anlatmayacağını düşünmüştür. Ancak kaçağı bir türlü bulamamışlardır. Kaçağı ara ara görür Derviş. Hatta bu gizemli kaçağın ismini İshak koymuştur.
Derviş kardeşinin ölüm nedenini ve Onu kurtarmanın düşünceleri içerisindedir. Bu sebeple kardeşinin neden hapsedildiğini öğrenmek için Kaymakamı ziyarete eder. Ancak kaymakamın alaylı ve aşağılayıcı tutumu karşısında cevap alamadan dönmek zorunda kalırmıştır. Dervişin Devetak isimli köydeki babası kardeşi Harun’un durumunu öğrenmek için gelmiştir ve bir handa kalıyordur. Derviş babasının üzülmemesi için Kaymakamla olan konuşmasını değiştirerek anlatır ve Harun’un çok yakın zamanda serbest bırakılacağını  söyler. Babası ümitli bir şekilde Devetak’a geri döner.
Derviş Hasan ile tanışır Hasan’ı babasının mirasından mahrum bırakmak için çalışırken Hasan ile arkadaş olmaya başlar.

Hasan genel itibariyle; herkesle arkadaşlık eden, müderrislerle konuşan, tüccarlarla ticari ilişki kuran, işsiz güçsüz takımıyla kafayı çeken, çarşıda kalfalarla şakalaşan, kendi özelliklerini kaybetmeden herkesin seviyesine inebilen bir insandır.

Derviş Hasan’a kardeşinin durumunu tesadüfen öğrendiğini anlatır. Hasan Dervişin kardeşinin neden hapsedildiğini anlatır. Harun bir suçlunun, henüz kente hapsedilmeden, sorgusu yapılmadan yazılmış ifadesinin eline geçmesi ile gereğinden daha fazla şeyi bilmesinden ötürü hapsedildiğini anlatmış.
Derviş, Hasan’ın kız kardeşi ile yaptığı konuşmayı Hasan’ anlatır. Hasan önce miras hakkından vaz geçmeyeceğini söyler. Daha sonra Dervişin gözünde Hasan’ın yerine değiştirecek şu teklifte bulunur. Eğer miras hakkından vazgeçerse Kadı’nın kardeşine yardım edip edemeyeceğini sorar. Kadı’nın Harun’a yardım etmesi durumunda mirastan mahrum kalmayı kabul edeceğini söyler. Bu konuşmadan sonra Derviş Hasan için “O art düşüncesiz iyilikseverliğiyle beni kazanmıştı. Kendi isteğiyle her şeyden vazgeçmiş, feda ettiklerini boynuma asmamış, beni minnet borcu altında bırakmamıştı. düşmanım değildi O artık benim…” demiştir.

Derviş Harun’u kurtarabilmek için bu seferde Kadı ile görüşmeye gider. Ancak bu görüşmeden de herhangi bir sonuç elde edemediği gibi yine aşağılanmaya ve hor görülmeye uğrar.

Derviş kardeşinin kurtarmak için çaba sarfederken bir gün tekkenin önünde bir adamın onu beklediğini görür. Bu adam Dervişe daha fazla ileri gitmemesi gerektiğini, dikkatli olması gerektiğini, daha fazla bu durumu kurcalamaması gerektiğini eğer bu duruma devam ederse başının derde gireceğini söyler.

Derviş ne yaparsa yapsın kardeşinin ölümüne engel olamaz. Kardeşini kurtarma planları yaptığı bir gün bu hakikati öğrenir. İçinde hiçbir yapamamanın acısı ile yaşamaya başlar. Camide vaazında bu konuya değinir ve acısını cemaat ile paylaşır. Bu unutulmaz  ders nitelindeki vaazın detayları için syf:223-225.

Vaazının ertesi günü anlattıklarından rahatsız olanlar tarafından yaralanır. Daha sonra hapse atılır. Hapisten çıkar. Kardeşinin ölümüne sebep olan Molla Yusuf olduğu ortaya çıkar. Molla Yusuf  Dervişin askerliği sırasında kurtardığı bir çocuktur. Bu çocuk daha sonra tekkeye getirilmiştir. Çocuk ailesinin ölümünden Molla Yusuf’u sorumlu tutmaktadır.

Bir gün tekkeye bir Miralay gelir. Çarşıda herkes tarafından sevilen Hacı Sinaneddin isimli bir esnaf vardır. Bu esnaf herkes tarafından çok sevilen ve özellikler mahkumlara çok yardım eden birisidir. Miralay Hacı Sinaneddinin oğlunun Padişahın silahtarı olduğunu söyler. Derviş bu haberi kendisinin Hacı Sinaneddine vermekten mutlu olacağını söyler. Bu fırsat Dervişin intikam alması için fırsat olacaktır. Kadı ve Kaymakamdan kardeşi Harun’un öcünü alabilmek için Molla Yusuf’u kullanır. Hacı Sinaneddinin Padişah silahtarı olan oğlunun öfkesini Kadı ve Kaymakamın üzerine çekebilmek için Molla Yusuf’u kullanarak Kaymakama Hacı Sinaneddin hakkında uydurma bir ihbarda bulunur. Kaymakam ve Kadı Hacı Sinanaddini hapise attırır. Bu esnada Derviş Padişah silahtarına bir mektup yazarak babasının suçsuz yere Kaymakam ve Kadı tarafından hapsettirildiğini yazar. Padişah silahtarı beklendiği hareket eder. Kaymakam beldeden kaçar ancak Kadı öldürülür. İntikamını aldığını düşünen Derviş Kadılık görevine getirilir. Ancak burada bürokrasinin çarkına alet olmaz ve düşmanları artmaya başlar. Uydurma bir suç ile hakkında ölüm fermanı çıkartılır. Öldürüleceğini öğrendiği gece tekkeye gelen bir delikanlı ile karşılaşır. Bu delikanlı doğduğu ve çocukluğunun geçtiği topraklardan gelmektedir. Bir an buraya gelmese köyünde kalsa bunların hiç birinin yaşanmayacağını düşünür. Tekkesindeki odasına girer ve hakkındaki fermanın gereğini bekler…..

Roman ilk bölümdeki açılış sözleri ile sona erer…


“Bismillahi’r-rahmani’r-rahim
Hokka ile kalemi ve yazmakta olan şeyleri
tanıklığa çağırıyorum;
Yanıltıcı akşam karanlığını,geceyi ve gecenin
canlandırdığı her şeyi tanıklığa çağırıyorum;
Ayın ondördü ile şafak vaktini tanıklığa çağırıyorum;
Kıyamet gününü ve kendi kendini kınayan ruhu
tanıklığa çağırıyorum;
Her insanın daima zararda olduğuna dair,her şeyin
Başlangıcı ve sonu olan zamanı tanıklığa çağırıyorum.

Roman yazasın yaşadığı bir olay üzerine yazılmıştır. Kitap o kadar geniş ve o kadar duygulu yazılmıştır ki bu özette değinilmemiş ya da kısa geçilmiş birçok kısmı bulunmaktadır. Ayrıca eser 30 dile çevrilmiş ve sinema ve tiyatroya uyarlanmıştır.Buradan tiyatro uyarlamasının fragmanını izleyebilirsiniz.

Meşa Selimoviç kimdir?

Meşa Selimoviç



26 Nisan 1910 tarihinde Bosna-Tuzla’da dünyaya geldi. Üniversite öğrenimine kadar edebiyatla yakından ilgilendi bu ilgisi O’nun Belgrad üniversitesi, Sırp Dili Ve Edebiyatı bölümüne girmesine neden oldu. Okulu bitirdikten sonra Tuzla Lisesinde öğretmenlik yapmaya başladı. İkinci Dünya savaşı başladıktan sonra, Halk Kurtuluş Hareketi adlı örgüt ile işbirliği yaptığı gerekçesiyle 9 Eylül 1942’de tutuklandı, daha sonra serbest bırakıldı. Daha sonra Tuzla Birliği’nin siyasal sorumluluğuna getirildi.1944 yılında ağabeyi III.Kolordu Askeri Mahkemesi Tarafından kurşuna dizildi ve bu olay O’nun Derviş Ve Ölüm’ü yazmasına neden oldu. Akademisyenlik ve yazarlıkla uğraştı.1966 yılında Derviş Ve Ölüm yayımlandı ve Yugoslav edebiyat dünyasında büyük yankı uyandırdı. Sırp milliyetçilerinin kendisini istismar ettiklerini görerek Saray Bosna’dan ayrıldı. Derviş Ve Ölüm nedeniyle, Alün Çelenkli Cumhuriyet Nişanına, Nyegoş Ödülü’ne ve 1970’te Yugoslavya’nın en büyük ödülü olan Avnoy Ödülüne layık görüldü.11Temmuz 1982’de hayata veda etti.


Eserlerine Sis  Ve  Ay, Ada, Derviş Ve Ölüm, Kale, Onuru Kırılan Adam, Kızıl Saçlı Kız öğrenek verilebilir.

10 Nisan 2015 Cuma

Denemeler (Essays) - Montaigne - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Denemeler 

Orijinal Kitap adı: Essays 

montaigne


Denemeleri okurken insan kendini dertleşiyormuş gibi hissediyor. Asıl sizi kitabın içerisine çeken yaşadığımız zamanın yüzyıllar öncesinden gelen bu yazarın söylediklerinin sanki şu an söylenmiş gibi gündelik yaşamımıza tam olarak uymasıdır. 

Denemelerden oluşması sebebiyle bu kitabın özeti nasıl yazılır kestirmek güç. En iyi yol aralardan alıntılarla eseri tanıtmak olacak;

8 Nisan 2015 Çarşamba

Dönüşüm - Franz Kafka - Can Yayınları

DÖNÜŞÜM


Kahramanımız Gregor Samsa, pazarlamacı olarak çalışmaktadır. Anne ve babasının patronuna olan borçlar nedeniyle 5-6 yıl daha  bu işte çalışmak zorunda olan Samsa her sabah 5 treni ile işe gider. Samsa'nın hayatı sabahtan akşama kadar koşuşturma ve patronunu mutlu etmekle geçer. Neredeyse kendisi için hiçbir şey yapmaya fırsat bulamamakta ailesinin tek geçim kaynağını oluşturmaktadır. Aile kıt kanaat geçinmektedir.

7 Nisan 2015 Salı

Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi – İsmail CEM – İş Bankası Kültür Yayınları

Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi 

Ülkemizde hemen her gün siyasi tartışmalarda, kahvehane sohbetlerinde ülkemizin geri kalmışlığından, Avrupa’nın, Amerika’nın ne kadar ileri memleketler olduğundan bahsederiz. Kimimiz Alman disiplinine hayran olurken kimimiz Japonların çalışkanlığını anlata anlata bitiremez. 7 Cihana hüküm sürmüş biz Osmanlı torunlarına zor gelir geri kalmışlık. Bu zor gelme hali her yurt dışı seyahatinden sonra tekrar depreşir, kendi kendimizi ezikleriz.

Eski Dış İşleri Bakanı İsmail CEM (Merhum) tarafından kaleme alınan “Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi” yukarıda bahsetmeye çalıştığım geri kalmışlık halinin tarihsel süreç içerisinde gelişimini inceleyen objektif bir eserdir.

Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi

3 Nisan 2015 Cuma

Kuyucaklı YUSUF - Sabahattin Ali - Yapı Kredi Yayınları

Kuyucaklı YUSUF

Sabahattin Ali’nin kaleminden psikolojik tahliller içeren bir Anadolu romanı olan Kuyucaklı Yusuf MEB onaylı 100 temel eser arasındadır. İçinde Anadolu’nun fakirliğinden, ezilmişliğinden, özentisinden, dönemin devlet-eşraf ilişkisinden ana kahramanın yiğitliğinden, cevvalliğinden bol bol kesitler sunar. Yaşadığımız coğrafyada paranın ve gücün, her şeyin önüne geçtiği gerçeğini bir kez daha yüzümüze tokat gibi vurur.

Kuyucaklı YUSUF


Kuyucaklı Yusuf köy-kent arasında hayat bulan bir eserdir. Köy ve kent arasındaki farklılıkları, bürokrasi ve zengin olmanın bazen dürüst olmaktan daha güçlü olduğu ironisini yansıtır. Sabahattin Ali’nin kaleminden alışık olduğumuz üzere dili oldukça sürükleyicidir.

Sene 1903, Osmanlı İmparatorluğu için zor yıllar. Aydın’ın Kuyucak köyünde yaşanan bir cinayeti soruşturma üzere ilçeye giden Kaymakam Salahattin Bey, soruşturma sırasında annesinin ve babasının eşkıyalar tarafından öldürülmesine tanık olan küçük Yusuf ile tanışır. Yusuf o zaman 9 yaşında ama yaşından beklenmeyecek ölçüde olgun yiğit bir çocuktur. Kaymakam Salahattin Bey küçük yaşta yetim kalan Yusuf’un haline çok acır ve evlatlık olarak onu evine götürmeye karar verir.

Kaymakam’ın eşi Şahinde Selahattin Bey’den 15 yaş küçüktür. Şahinde parayı pek seven bir yurdum insanıdır. Kendinden beklendiği üzere Yusuf’un eve gelip yerleşmesi Şahinde’yi mutlu etmez. Şahinde Yusuf’u istemese de Selahattin Bey’in baskısı sonucu kabullenmek zorunda kalmıştır.
Selahattin Bey’in Muazzez isminde bir kızı vardır. Muazzez ve Yusuf çok güzel bir çocukluk geçirirler. Bütün çocukluklar güzel değil midir zaten?

Kaymakam Bey’in Edremit’e tayin olması ile hayatlarında yeni bir sayfa açılır. Yusuf büyür ve özü sözü bir delikanlı olur. Mahallenin zengin ve ahlaksız olan çocuklarından Şakir ile kavgası Şakir’in Yusuf için kıymetli olan kardeşi Muazzez ile evlenmek istemesi ile sonuçlanır. Şahinde bu zengin aile ile olacak evliliği duyunca çok sevinir ama Selahattin Bey Şakir’le Muazzezi münasip bulmaz.
Selahattin Bey’in kumar borçları karşılığı Muazzez’in Şakir ile evlenme isteğini içinden çıkılmaz bir hale sokar. Yusuf buna engel olmak için arkadaşı Ali’den borç alarak bu zoraki evliliğe mani olur. Yusuf, Muazzez’in Ali ile evlenmesini ister ya Muazzez?

Şakir intikam için Ali’yi düğünde vurur ancak zenginlik adalet terazisinde yine ağır basar. Şakir, Şahinde’yi yanına alarak tekrar Muazzez ile evlenmek ister. Bu durumun farkına varan Yusuf Muazzezi kaçırarak evlenir. Babasının yanında Kaymakamlıkta işe başlar.

Çok geçmeden Salahattin Bey ölür. Bu ölüm sadece bir ölüm değil aynı zamanda Yusuf için Kaymakam Babanın nüfuzunun da sona ermesidir. Yeni gelen kaymakam eşrafın zenginliğinin tesirinde kalır ve ne isterse yapar. Şakir’in yönlendirmesiyle Yusuf masa başı işinden uzaklaştırılarak köy köy gezeceği başka bir işte çalışmaya başlar.

Yusuf’un gezmeleri uzun sürer ve o evde yokken eski varlıklı günlerin özlemini duyan Şahende bürokrat ve eşrafların evlerindeki içki âlemlerine katılmaya başlar. Yoksulluğun pençesinde kıvranan Muazzez annesinin baskılarına daha fazla dayanamaz ve âlemlerin bir parçası olur.

Kendi evlerinde de bu tür bir âlem düzenledikleri gece hiç beklemedikleri bir şekilde Yusuf gelir. Gördüğü manzara karşısında şok geçiren Yusuf rastgele sağa sola ateş açar. Muazzezi alıp atına atarak kaçar ancak yolda Muazzezi de istemeyerek vurduğunu anlar.

Karısını gözyaşları içerisinde gömer ve atını dağa sürer...


Osmanlı’nın son dönemlerini yansıtan romanda, adalet sistemin aksaklığı, eşraf-bürokrat ilişkisinde dengelerin kaybolduğu net bir biçimde anlatılır. Yusuf gibi bir delikanlının ailesine sahip çıkamadığı na da hüzünlü gözler şahit olur.

Kuyucaklı Yusuf'u bir solukta okuyacağınıza eminim. Pişman olmayacaksınız.


2 Nisan 2015 Perşembe

Kürk Mantolu Madonna - Sabahattin Ali - Yapı Kredi Yayınları

Kürk Mantolu Madonna!

Keşke hayatta olsan da sorsam sana: Nasıl yazdın bu #kitabı Sabahattin Ali? Neler hissettin? Ne ilham oldu sana? Kimdi bu Raif Efendi? Kendinden neler vardı bu Raif Efendi’de?

Kürk Mantolu Madonna’da Sabahattin Ali’nin kalemi yine depresif ama bir o kadar da coşkulu, akıcı… Psikolojik tahliller eserde ön planda.  Kürk Mantolu Madonna’yı okurken insanın içi daralır, Raif Efendi’ye prangalarını kır artık yeter demek ister. İster de gönül çoşar çoşar sonrasında durulur, kadere razı olur. Herkesin bir fıtratı var der kabullenir.

Sabahattin Ali


Eserin anlatıcı kahramanı Rasim, eski arkadaşı Hamdi Bey vesilesi ile bir şirkette çalışmaya başlar. Rasim, şirkette mütercim tercüman olarak çalışan ve Kürk Mantolu Madonna’nın baş kahramanı Raif Efendi ile aynı odayı paylaşır. Her ne kadar aynı oda da çalışsalar da aralarında görünmez bir uzaklık vardır. Rasim, yaşı hayli ilerlemiş Raif Efendi’nin tek düze, haksızlık karşısında sesini çıkartmayan, silik bir insan olduğunu düşünür. Bu düşünceler Rasim’in kafasında yer etmiştir. 

Rasim bir gün Raif Efendi’nin işe gelemeyecek şekilde hastalandığını öğrenir. İşlerin biran evvel yetişmesi gayesi ile Rasim tercüme edilecek metinleri Raif Efendi’nin evine götürür. Burada Raif efendinin ev yaşantısını görür. Rasim, kalabalık ev halkının Raif Efendi’yi takmadığına bizzat yakinen şahit olur. İlerleyen zaman Rasim ile Raif Efendi iyi bir arkadaş haline getirir.

Günden güne Raif Efendi’nin durumu ağırlaşır. Raif Efendi, Rasim’den çekmecesinde yer alan bir defteri yakmasını ister. Rasim merakına yenik düşer ve defteri okumaya başlar. Raif Efendinin bu suskun halinin altında büyük bir aşk acısının yattığını anlar.

Defterden notlar:

Sabun fabrikası işleten babası Raif Efendi’yi sabun konusunda tahsil için Almanya’ya gönderir. Raif Efendi, Almanya’da bir sanat galerisinde bir resim görür. Bu resime âşık olur ve her gün bu resmi seyretmek için galeriye gider. Bir gün resmin sahibi Maria Puder’le tanışır. Çok geçmeden aralarında büyük bir aşk başlar.

Maria Puder serbest büyümüş bir bayandır ve bu Raif Efendi’yi çok etkiler. Bir gün Raif Efendi babasının öldüğünü öğrenir ve Türkiye’ye geri döner. Bir müddet Maira ile mektuplaşırsa da Maira’dan gelen mektupların ardı kesilir. Raif Efendi Maria’nın kendisini unuttuğunu düşünerek büyük bir hayal kırıklığına uğrar, daha sonra evlenir ve çocukları olur. Ancak bu sevda masalından sonra artık hayattan beklentisini yitirmiştir.

Bir gün tren garında tesadüfen Maria’nın bir akrabasıyla karşılaşır ayaküstü Maria hakkında sorular sorar. O esnada trene binmekte olan Bayan; Maria’nın vefat ettiğini ve bir kızı olduğunu, babasının da bir Türk olduğunu söyler. O an Raif Efendi bayanın yanındaki 8-9 yaşlarındaki kıza bakar. Kendi kızıdır o, Maria Puder ile aşkının meyvesi. Bayan trene binerek hareket eder. Raif Efendi tek kelime etmez/edemez. Ah Raif Efendi ah…


Rasim okudukları karşısında şok olmuş bir vaziyette Raif Efendi’nin evine gittiğinde Raif Efendi’nin vefat ettiğini öğrenir. 

Bu eşsiz eseri  şiddetle okumanızı öneririm.


Sabahattin Ali;

1907 yılında Edirne’de doğdu. 1948 yılında Kırklareli’nde bir cinayet sonucu hayatını kaybetti. Aslen öğretmen olan yazar, çocukluğunda ve gençliğinde maddi anlamda zor günler geçirmiştir. Sabahattin Ali, MEB’in açtığı bir sınavı kazanarak Almanya’ya gider. Yurda döndüğünde öğretmenlik mesleğine devam eder. Yazıları sebebiyle bir çok kez ceza evinde yatan Sabahattin Ali, baskılardan uzaklaşmak için yurt dışına gideceği sırada cinayete kurban gitmiştir.

Sabahattin Ali


 ”Dünya’nın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir!... Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz?” sözü ile yazar romanlarındaki kahramanlar hakkında ipucu vermektedir.

Yazar ile ilgili müthiş bir kısa film https://www.youtube.com/watch?v=-i4DJD6bpn4 izlemenizi tavsiye derim.